HAC 5 |
يَا
أَيُّهَا
النَّاسُ
إِن كُنتُمْ
فِي رَيْبٍ
مِّنَ
الْبَعْثِ
فَإِنَّا
خَلَقْنَاكُم
مِّن
تُرَابٍ
ثُمَّ مِن
نُّطْفَةٍ
ثُمَّ مِنْ
عَلَقَةٍ
ثُمَّ مِن
مُّضْغَةٍ
مُّخَلَّقَةٍ
وَغَيْرِ
مُخَلَّقَةٍ
لِّنُبَيِّنَ
لَكُمْ وَنُقِرُّ
فِي
الْأَرْحَامِ
مَا نَشَاء
إِلَى
أَجَلٍ
مُّسَمًّى
ثُمَّ
نُخْرِجُكُمْ طِفْلاً
ثُمَّ
لِتَبْلُغُوا
أَشُدَّكُمْ
وَمِنكُم
مَّن
يُتَوَفَّى وَمِنكُم
مَّن
يُرَدُّ
إِلَى
أَرْذَلِ
الْعُمُرِ
لِكَيْلَا
يَعْلَمَ مِن بَعْدِ
عِلْمٍ
شَيْئاً
وَتَرَى
الْأَرْضَ هَامِدَةً
فَإِذَا
أَنزَلْنَا
عَلَيْهَا الْمَاء
اهْتَزَّتْ
وَرَبَتْ
وَأَنبَتَتْ
مِن كُلِّ
زَوْجٍ
بَهِيجٍ |
5. Ey insanlar! Eğer
öldükten sonra diriltilmekten yana şüpheniz varsa, muhakkak Biz sizi topraktan
yarattık. Sonra nutfeden, sonra alakadan, sonra şekli belli belirsiz bir çiğnem
etden (yarattık). Size açıklayalım diye rahimlerde dilediğimizi belli bir
zamana kadar durduruyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkartıyoruz, sonra en
güçlü ve olgun çağınıza ermeniz için (bunu yapıyoruz). Kiminiz ölür, kiminiz de
ömrün en zayıf ve fena dönemine döndürülür. Önceden bilmiş olduğu şeyleri
bilmez olsun diye. Sen yeryüzünü kuru ve ölü görürsün de Biz üzerine suyu
indirdiğimizde sarsılır, kabarır ve her çeşit güzel bitkiden bitirir.
Yüce Allah'ın: "Ey
insanlar! Eğer öldükten sonra diriltilmekten yana şüpheniz varsa ... belli bir
zamana kadar durduruyoruz" buyruğu ile ilgili olarak açıklamalarımızı on
iki başlık halinde sunacağız:
1- insanın Yaratılışı, Öldükten Sonra
Dirilişin Delilidir:
2- Anne Karnındaki Yavrunun Durumu ile
ilgili Rivayetler:
3- ilgili Hadislerde Yaratma ve Suret
Vermenin Melek'e Nisbet Edilmesi Mecazidir:
4- Cenine Ruh üflenmesi için Geçen Süre
ve ilgili Hükümler:
5- Nutfe ile ilgili Hükümler:
6- ''Şekli Belli Belirsiz Bir Çiğnem
Et":
7- Düşük Yapmak ve Tam Çocuk Doğurmakla
ile ilgili Bazı Hükümler:
8- Müessir Bir Fiil Dolayısıyla Düşük
Yapmanın Hükmü:
9- Düşük Dolayısıyla iddet Sona Erer
mi?:
10- Düşük Yapmanın Fazileti:
11- Kudretimizi Size Açıkça Gösterelim
Diye:
12- Çocukluk ve Sonraki Aşamalar:
1- insanın Yaratılışı,
Öldükten Sonra Dirilişin Delilidir:
Yüce Allah'ın:
"Eğer öldükten sonra diriltilmekten yana şüpheniz varsa ... " buyruğu
ile bütün insanlara karşı ilk yaratılış delil olarak gösterilmektedir.
"Şüpheniz varsa" ifadesi bu hususta bilgiye bağlı olarak söz söyleme
gereğini ihtiva etmektedir.
el-Hasen b. Ebi'l-Hasen;
"el-ba's: Öldükten sonra diriltilmek" kelimesini "ayn"
harfini üstün olarak; (...) şeklinde okumuştur. Bu Basralılara göre
"el-ba's"in bir söyleyiş şeklidir. Kufelilere göre ise bu; (...) in
hafifletilmiş (sükunu kaldırılmış) söylenişidir.
Buyruk: Ey insanlar!
Eğer tekrar yaratılmaktan yana şüphe içerisindeyseniz "muhakkak Biz sizi
topraktan yarattık" demektir. Yani insanlığın ilk atası olan babanız Adem
(a.s)ı "topraktan yarattık" demektir.
"Sonra" onun
soyundan gelenleri "nutfeden" yarattık. Nutfe; menidir, azlığı dolayısıyla
ona nutfe denilmiştir. Nutfe az miktardaki su demektir, çok miktarda olması
halinde de aynı tabir kullanılabilir. Şu hadiste de bu ifade kullanılmıştır:
"O kadar ki suvari her iki nutfe arasında yolculuk yapar ve hiçbir
zulümden korkmaz. '' Bununla doğudaki deniz ile batıdaki denizi kastetmiştir.
"en-Natf"
yağmur demektir. Fiil olarak; (...) şeklinde kullanılır. (...); Yağmuru sürekli
devam eden gece demektir.
"Sonra
alakadan" buyruğundaki: "Alaka" donmuş kan demektir.
"elAlak" ise taze kan anlamına gelir. Oldukça kırmızı kan demek
olduğu da söylenmiştir.
"Sonra da ... bir
çiğnem etten" yarattık. "Mudğa (bir çiğnem et)" çiğnenebilecek
miktardaki az et demektir. Hadis-i şerifte yer alan: "Şunu biliniz ki hiç
şüphesiz bedende bir çiğnemlik et vardır ... '' buyruğunda da bu kelime
kullanılmıştır.
Burada sözü edilen
aşamalar dört aylık bir süreyi kapsar. İbn Abbas der ki: Bu dört aydan sonraki
on günde ise cenine ruh üflenir. İşte kocası vefat etmiş olan kadının iddeti de
bu kadardır, yani dört ay on gündür.
2- Anne Karnındaki
Yavrunun Durumu ile ilgili Rivayetler:
Yahya b. Zekeriya b. Ebi
Zaide şunu rivayet eder: Bize Davud, Amir'den anlattı. O Alkame'den, o İbn
Mes'ud'dan, onun da İbn Ömer'den rivayetine göre nutfe, rahimde yerleştikten sonra
melek onu eline alır ve: Rabbim der erkek mi, dişi mi, bahtiyar mı, bedbaht mı,
eceli ne, ameli ne, ve nerede ölecek? diye sorar. Ona: Ana kitaba git, sen
orada bu nutfe ile ilgili bilgileri bulacaksın, denir. Melek oraya gider ve ana
kitapta onun ile ilgili bilgileri bulur. Bu nutfe yaratılır, rızkını yer,
izlerini bırakır (amelde bulunur). Eceli geldi mi canı alınır, kendisi için
takdir edilmiş olan yerde defnedilir. Amir daha sonra: "Ey insanlar! Eğer
öldükten sonra diriltilmekten yana şüpheniz varsa, muhakkak Biz sizi topraktan
yarattık" buyruğunu okudu.
Sahih(-i Buharı ve
Müslim)'de Enes b. Malik'ten -hadisi Rasülullah'a ref ederek- şöyle dediği
kaydedilmektedir: "Şüphesiz Allah rahim ile bir melek görevlendirmiştir.
Bu melek: Rabbim nutfe oldu, Rabbim alaka oldu, Rabbim mudğa (bir çiğnemlik et)
oldu, der. Yüce Allah bir şeyi yaratmaya hükmetmeyi murad edince, melek der ki:
Rabbim erkek mi, dişi mi, bedbaht mı, bahtiyar mı? diye sorar. Rızkı nedir?
Eceli nedir? O, annesinin karnında iken (bunlar) böylece yazılır."
Yine Sahih(-i Müslim)'de
Huzeyfe b. Esid el-Gıfari'den şöyle dediği rivayet edilmektedir: Resulullah
(s.a.v.)ı şöyle buyururken dinledim: "Nutfe üzerinden kırk iki gün
geçtikten sonra Yüce Allah ona bir melek gönderir. Ona suret verir, kulağını,
gözünü, derisini, etini, kemiklerini yaratır. Sonra da o melek: Ey Rabbim!
erkek mi, yoksa dişi mi? ... diye sorar" deyip, hadisin geri kalan
bölümünü zikretti.
Yine Sahih(-i Buhari ve
Müslim)'de Abdullah b. Mes'ud'dan şöyle dediği rivayet edilmektedir: Doğru
sözlü ve doğru sözlülüğü tasdik edilen Allah Resulü bize şunu anlattı:
"Sizden herbirinizin hilkati annesinin karnında kırk günde bir araya
getirilir. Sonra yine bu kadarlık bir süre içerisinde bir alaka olur, sonra
onun gibi bir sürede bir mudğa olur. Daha sonra melek gönderilir, o da ona ruh
üfler. Meleğe şu dört kelimeyi (yani) rızkını, ec elini, amelini, mutlu mu,
bahtiyar mı olduğunu yazması emredilir ... ''
İşte bu hadis, bundan
önceki hadisleri tefsir etmektedir. Çünkü burada şu ifadeler yer almaktadır:
"Sizden herhangi biriniz annesinin karnında kırk günlük bir süre
içerisinde nutfe olarak bir araya getirilir. Sonra kırk günlük bir sürede bir
alaka olur, sonra kırk günlük bir sürede bir mudğa olur. Sonra da melek
gönderilir ve ona ruhu üfler." İşte böylelikle dört aylık bir süre geçmiş
olur. Bundan sonraki on gün içerisinde de melek ruhu üfler. İşte İbn Abbas'ın
dediği gibi kocası vefat etmiş kadının beklemesi gereken iddet süresi de bu
kadardır.
Hadisteki: "Sizden
herhangi biriniz annesinin karnında ... yaratılır" şeklindeki ifadeyi İbn
Mes'ud açıklamış bulunmaktadır. el-A'meş'e: Annesinin karnında bir araya
getirilir ifadesi ne demektir? diye sorulmuş, o şöyle cevab vermiştir: Bize
Hayseme anlattı, dedi ki: Abdullah (b. Mes'ud) dedi ki: Nutfe rahime düşüp de
ondan (yüce Allah) bir insan yaratmayı murad ederse bu nutfe kadının teninin
her tarafına, herbir tırnağının, herbir tüyünün altına dağılır. Sonra kırk gün
süre ile kalır, sonra rahimde bir kan olur. İşte onun bir araya getirilmesi
demek, bu demektir. İşte alaka oluş süresi de budur.
3- ilgili Hadislerde
Yaratma ve Suret Vermenin Melek'e Nisbet Edilmesi Mecazidir:
Bu rivayetlerde yaratıp,
suret vermenin meleğe nisbet edilmesi gerçek anlamıyla değil, mecazi
anlamdadır. Onun mudğada yaptığı işler Yüce Allah'ın kudreti, yaratması ve
icadı ile suret verip şekillendirmesi sonucu gerçekleşir. Nitekim Yüce Allah
gerçek yaratmayı bizzat kendisine nisbet etmiş ve bütün yaratıklara nisbetinin
kökünü ortadan kaldırmış ve şöyle buyurmuştur: "Andolsun ki siziyarattık,
sonra da size şekil verdik." (el-A'raf, 11); "Andolsun ki Biz insanı
süzülmüş bir çamurdan yarattık. Sonra onu sağ lam bir karargahta yerleşen bir
nutfe kıldık." (el-Mu'minun, 12-13)
Burada da şöyle
buyurmaktadır: "Ey İnsanlar! Eğer öldükten sonra diriltilmekten yana
şüpheniz varsa, muhakkak ki Biz sizi topraktan yarattık. Sonra nutfeden, sonra
alakadan ... " Bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır: "Sizi yaratan
O'dur. Buna rağmen kiminiz kafir oluyor, kiminiz de mü'min oluyor."
(et-Teğabun, 2) Yine Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "O size suret verip,
suretlerinizi güzelleştirmiştir. "(el-Mu'min, 64); ''Andolsun Biz, insanı
gerçekten ahsen-i takvim de yarattık. " (et-Tin, 4); "O insanı bir
kan pıhtısından yarattı." (el-Alak, 2) Ve buna benzer daha bir çok ayet-i
kerime.
Bununla birlikte pek çok
kat'i delil ve belgede alemlerin Rabbinden başka yaratıkların yaratıcısı
olmadığını ortaya koymaktadır. İşte hadis-i şerif teki: "Sonra melek
gönderilir ve ona ruh üfler" ifadeleri hakkında da aynı şeyleri
söyleyebiliriz. Yani "üflemek" Yüce Allah'ın nutfeye ruhu ve hayatı
yaratmasının bir sebebidir. Mutad olan diğer sebebler hakkında da aynı şeyler
söylenebilir. Bütün bunlar hep Yüce Allah'ın yaratması ve var etmesi ile olur,
başka yolla değiL. Bu esas kaideyi iyice düşünmeli ve buna sımsıkı
sarılmalıyız. Böylelikle sapıkların görüşlerinden, tabiatçıların ve
diğerlerinin yanlış kanaatlerinden kurtulmak mümkün olur.
4- Cenine Ruh
üflenmesi için Geçen Süre ve ilgili Hükümler:
Cenine yüzyirminci
günden sonra ruh üflendiği hususunda ilim adamları arasında görüş ayrılığı
yoktur. Bu da dört ayın tamamlanıp, beşinci aya girmesi demektir. Nitekim
hadislerle bunu açıklamış bulunuyoruz. İşte çocuğun kimden olduğu hususunda
anlaşmazlık halinde, boşanmış kadınlar hamile iseler, onlara verilmesi gereken
nafaka hakkında söz konusu olan hükümlerde buna baş vurulur. Böyle olmasının
sebebi artık ceninin annesinin karnında hareket etmeye başlaması ile varlığının
kesinlikle anlaşılmasıdır.
Şöyle de açıklanmıştır:
Bu, kocası vefat etmiş kadının dört ay, on günlük süre iddet beklemesinin
hikmetidir. Bu şekilde beşinci aya girmekle birlikte hamilelik ortaya
çıkmayacak olursa, bu süre sonucunda rahimde hamileliğin bulunmadığı muhakkak
olarak anlaşılır.
5- Nutfe ile ilgili
Hükümler:
Nutfenin bir şeyolmadığı
kesinlikle bilinmektedir. Dolayısı ile eğer rahimde bir araya gelip toplanmadan
kadın bu nutfeyi bırakacak (düşürecek) olursa, ona herhangi bir hüküm taalluk
etmez. Bu haliyle tıpkı erkeğin sulbünde gibidir. Şayet kadın bunu bir alaka
olarak düşürecek olursa, o vakit biz nutfenin (rahimde) karar kıldığına,
toplanmış olduğuna ve bir çocuk olduğu muhakkak olarak anlaşılan hallerden ilk
hale geçmiş olduğuna dair kesin bilgi sahibi oluruz. Buna göre alaka ve ondan
daha ileri durumdaki bir çiğnemlik et parçasının düşürülmesi, gebeliğin
düşürülmesidir ve bununla rahim (gebelikten yana) temizlenmiş olur ve
böylelikle de iddet sona erer. Bu şekildeki bir düşük ile de kadın (cariye)
hakkında um-veled (efendisinden çocuk doğurmuş olma) hükmü sabit olur. Malik'in
ve onun mezhebindekilerin görüşü budur.
Şafii (r.a) da şöyle
demektedir: Alaka düşürme muteber değildir. Yalnızca suretin ve çizgilerin
ortaya çıkmasına itibar edilir. Eğer çizgiler belirgin olmayıp sadece et
parçası ise, bu husustaki nakil ve tahrice binaen iki görüş söz konusudur. Nass
ile sabit görüşe göre bu yolla iddetin sona ereceğidir, ancak annenin bununla
um veled olamayacağıdır. Onlar şunu gerekçe gösterirler: Çünkü iddet, akan kan
ile sona erdiğine göre, başka şey ile sona ermesi öncelikle söz konusudur.
6- ''Şekli Belli
Belirsiz Bir Çiğnem Et":
Yüce Allah'ın:
"Şekli belli belirsiz" ifadesi hakkında el-Ferra şöyle demektedir:
"Şekli belli" hilkati tam ve eksiksiz, "belirsiz" ise düşük
demektir.
İbnu'l-Arabi de şöyle
demektedir: "Şekli belli" yani hilkati başlamış, "belirsiz"
ise henüz suret ve şekil verilmemiş demektir.
İbn Zeyd dedi ki:
"Şekli belli" Yüce Allah'ın başını, ellerini ve ayaklarını yaratmış
olduğudur. "Belirsiz" ise hiçbir şeyi yaratılmamış olan demektir.
İbnu'l-Arabi der ki:
Bizler kelimenin asıl köküne (iştikakına) baş vurduğumuz takdirde şunu görürüz:
Nutfe, alaka ve mudğanın herbirisi "muhallaka"dır, çünkü hepsi de
Yüce Allah'ın yaratması (halkı)dır. Ancak Şanı Yüce Allah'ın: ''Sonra onu
bambaşka bir hilkat olarak var ettik" (el-Mu'minun, 14) buyruğunda
belirtildiği gibi, hilkatin son aşaması olan suret vermeyi göz önünde
bulunduracak olursak, o vakit İbn Zeyd'in görüşünü kabul etmemiz uygun olur.
Derim ki: (Şekli belli,
belirsiz diye meali verilen "muhallaka ve ğayr-i muhallaka"
ifadelerinin mastarı olan) et-tahlik; "halk: yaratmak"dan
gelmektedir. Bu kipte çokluk anlamı vardır, buna göre ardı arkasına değişik
aşamalardan geçen, ardı arkasına yaratılmış demektir. Nutfe olduğu takdirde de
o mahluk demektir. Bundan dolayı Yüce Allah: ''Sonra onu bambaşka bir hilkat
olarak var ettik" (el-Mu'minun, 14) diye buyurmaktadır. Doğrusunu en iyi
bilen Allah'tır.
Şöyle de açıklanmıştır:
Yüce Allah'ın: "Şekli belli belirsiz" buyruğu düşük yapılan yavruya
değil, bizatihi anne karnındaki yavruya racİ'dir. Yani şanı Yüce Rabbimiz
onlardan kimisinin bir çiğnem etten sonraki yaratılışını tamamlar ve onun bütün
azalarını yaratır. Kimisinin ise hilkati eksik olur, organları tam olmaz.
Bir başka açıklama da
şöyledir: Şekli belli demek kadının tam doğum zamanında doğurmasıdır. İbn Abbas
der ki: "Şekli belli" canlı doğan demektir, "belirsiZ" ise
düşük demektir. (Şair) şöyle demiştir: "Şekli belirsiz (ğayr-i muhallaka,
düşük) için mi ağlıyorsun? Yazık sana, nerede kararlılık, nerede haya?"
7- Düşük Yapmak ve Tam
Çocuk Doğurmakla ile ilgili Bazı Hükümler:
İlim adamlarının icmaı
ile cariye, hilkati tam bir düşük yapacak olursa, "um veled" olur.
Malik, Evzai ve diğerlerinin kanaatine göre ise şekli ister belirli, ister
belirsiz olsun bir çiğnem et ile dahi um veled olur. Malik, eğer onun bir
çiğnem et olduğu bilinirse, şartını kaydeder.
Şafii ve Ebu Hanife
derler ki: Eğer parmak, göz yahut buna benzer Ademoğullarının hilkatinden
olduğu bilinen herhangi bir organı açıkça şekillenmiş ise, bundan dolayı düşük
yapan cariye, um veled olur.
Yine ilim adamları icma
ile şunu kabul etmişlerdir: Doğan çocuk ağlayarak doğduğu takdirde cenaze
namazı kılınır, eğer ağlayarak doğmazsa Malik, Ebu Hanife, Şafii ve diğerlerine
göre cenaze namazı kılınmaz.
İbn Ömer'den cenaze
namazının kılınacağı rivayet edilmiştir. İbnu'l-Müseyyeb, İbn Sırın ve
başkaları da böyle demişlerdir.
el-Muğıre b. Şu'be'den
rivayet edildiğine göre o, düşüğün de cenaze namazının kılınmasını emreder ve
şöyle dermiş: Onlara isim veriniz, yıkayınız, kefenleyiniz ve kefenlerini
kokulandırınız. Çünkü Yüce Allah İslam sayesinde sizin küçüğünüzü de,
büyüğünüzü de mükerrem kılmıştır. Daha sonra da şu: " ... Muhakkak Biz
sizi topraktan yarattık. Sonra nutfeden, sonra ... şekli belli belirsiz bir
çiğnem etden" buyruğunu okurdu.
İbnu'l-Arabi der ki:
Muğire b. Şu'be'nin "düşük" tabiri ile hilkati belirginleşmiş düşüğü
kastetmiş olma ihtimali vardır. İşte kendisine isim verilen düşük budur.
Hilkati belirginleşmemiş düşük ise bu manada bir varlık sahibi değildir.
Seleften bazıları şöyle
demişlerdir: Kendisine ruh üflendiği ve dört ayı tamamladığı takdirde düşüğün
namazı kılınır.
Ebu Davud'da yer alan
rivayete göre; Ebu Hureyre (r.a) Peygamber (s.a.v.)den: "Doğan çocuk
ağlayarak doğdu mu miras alır" diye buyurduğunu rivayet etmiştir.
İstihlal (hadisin
tercümesinde: Ağlayarak doğmak) sesi yükseltmek demektir. O halde bu şekilde sesi
çıkan, yahut organlarını oynatan, aksıran ya da nefes alan herbir çocuk, hayat
sahibi olduğuna delalet eden bu hususların varlığı dolayısıyla miras alır.
Süfyan es-Sevri, el-Evzai ve Şafii de bu görüşü benimsemişlerdir.
el-Hattabi der ki: En
güzel görüş rey sahiplerinin görüşüdür. Malik ise şöyle demektedir: Hareket
etse ve aksırsa dahi sesini çıkarmadıkça ona miras verilmez. Bu görüş Muhammed
b. Sirin, eş-Şa'bi, ez-Zühri ve Katade'den de rivayet edilmiştir.
8- Müessir Bir Fiil
Dolayısıyla Düşük Yapmanın Hükmü:
Malik (r.a) der ki: Bir
kimsenin, karnına vurması dolayısı ile kadın düşük yapsa ve bunun, bir çiğnem
et yahut bir kan pıhtısı ya da bir cenin olduğu anlaşılırsa, gurre verilir.
Şafii de şöyle
demektedir: Onun hilkati açıkça ortaya çıkmadıkça hiçbir şey gerekmez.
Malik der ki: Cenin
düşüp de ağlayarak doğmazsa gurre icab eder. İster hareket edip kımıldasın, ses
çıkararak doğmadıkça gurre gerekir. Ses çıkarması halinde ise tam bir diyet
verilir.
Şafii (r.a) ile diğer
bölgelerin fukahası şöyle derler: Hareket edip kımıldamak, aksırmak, ağlamak
yahut başka bir yolla hayatta olduğu kesin olarak bilinen herbir sebeb
dolayısıyla tam bir diyet gerekir.
9- Düşük Dolayısıyla
iddet Sona Erer mi?:
Kadı İsmail, iddet
bekleyen kadının düşük yapmakla, iddetinin sona ereceğini zikretmektedir. O,
buna düşüğün de bir hamilelik olduğunu delil gösterir ve şunları söyler: Yüce
Allah şöyle buyurmaktadır: "Hamile olanların iddetleri ise yüklerini
bırakmalarıdır." (et-Talak, 4)
Kadı İsmail der ki: Buna
delil de böyle bir düşüğün babasından miras almasıdır. Bu da onun hem hilkat
itibariyle var olduğuna, hem çocuk olduğuna, hem de kendisine hamile
kalındığına delildir.
İbnu'l-Arabi der ki:
Eğer şekli belirgin değil ise sözü edilen bu hükümlerin hiçbirisinin cenin ile
ilgileri olmaz.
Derim ki: Sözünü
ettiğimiz kelimenin türeyişi ve Peygamber (s.a.v.)ın: "Sizden herbirinizin
hilkati annesinin karnında ... bir araya getirilir" ifadeleri
söylediklerimizin doğruluğuna delil teşkil etmektedir. Diğer taraftan ister kan
pıhtısı, isterse de bir çiğnemlik et halinde düşük yapan bir kadın hakkında:
Önce hamile idi ve rahminde karar kılmış bulunanı bıraktı, dememiz doğru olur.
O halde Yüce Allah'ın: "Hamile olanların iddetleri ise yüklerini
bırakmalarıdır." (et-Talak, 4) buyruğu bu gibi kadınları da kapsamına
alır. Diğer taraftan kadının, henüz bedeninin ilk aşamasında bulunan nutfeyi
düşürmesi, şekli belirgin düşük yapması gibidir, bu da açıkça anlaşılan bir
husustur.
10- Düşük Yapmanın
Fazileti:
İbn Mace şunu rivayet
etmektedir: Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe anlattı: Bize Halid b. Mahled anlattı:
Bize Yezid, Abdu'l-Melik en-Nevfeli'den anlattı. O, Yezid b. Ruman'dan, o Ebu
Hureyre'den naklen dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Önden
göndereceğim bir düşük benim için geride bırakacağım bir at binicisinden daha
hayırlıdır.'' Bu hadisi el-Hakim, "Marifetu Ulumi'l-Hadis"adlı
eserinde Süheyl b. Ebi Salih'den, o babasından, o da Ebu Hureyre'den naklen
rivayet etmiş ve şöyle demiştir: " ... geriye bırakacağım bin tane at
binicisinden benim için daha sevimlidir."
11- Kudretimizi Size
Açıkça Gösterelim Diye:
"Size açıklayalım
diye" buyruğu, sizin yaratılışınızı aşamadan aşamaya geçirmek suretiyle,
kudretimizin kemalini size gösterelim diye, demektir.
"Rahimlerde ...
durduruyoruz" buyruğunda "durduruyoruz" anlamındaki; (...); nasb
ile okunmuştur. "Çıkartıyoruz" kelimesi de böyle okunmuştur. Bunu Ebu
Hatim, Ebu Zeyd'den o el-Mufaddal'dan, o Asım'dan rivayet etmiş ve şöyle demiştir:
Ebu Hatim dedi ki: Nasb ile okumak bu fiilleri atfetmek dolayısıyladır.
ez-Zeccac der ki:
"Durduruyoruz" anlamındaki fiil sadece üstün ile okunabilir, çünkü
burada anlam: Biz bunları rahimlerde dilediğimizi durduralım diye yapıyoruz,
şeklinde değildir. Yüce Allah'ın onları yaratması kendilerine doğruyu ve
salahın yolunu göstermesi içindir.
Biz onlara öldükten
sonra dirilişi açıkça gösterelim diye ... anlamında olduğu da söylenmiştir. O
takdirde bu, iki ifade arasında bir ara cümlesi demek olur. Bu kesim de
"durduruyoruz" anlamındaki fiili ref' ile okumuşlardır. Anlamı da:
Biz durduruyoruz, şeklinde olur. Cumhurun kıraati bu şekildedir.
Bu fiil;
"Durduruyor" diye "ya" ile okunduğu gibi
"çıkartıyoruz" anlamındaki fiil de "ya" ile (...) şeklinde
(çıkartıyor anlamında) okunmuştur. Buna göre fiillerin ref' ile okunması
uygundur.
İbn Vessab
"dilediğimizi" anlamındaki buyruğu "nun" harfini esreli
olarak; (...) diye okumuştur.
"Belli bir zaman
(ecel-i müsemma)" ceninden, cenine değişebilmektedir. Kimisi erken
düşmekte, kimisi tamamlanmakta ve canlı olarak dünyaya gelmektedir. Şanı Yüce
Allah'ın "dilediğimizi" diye buyurarak "dilediğimiz
kimseyi" diye buyurmaması, ifadenin hamile kalınana raci olmasından
dolayıdır. Yani o gebe kalınan ceninden ve et parçasından dilediğini orada bırakmaktadır.
Bunlar ise cansız varlıklar olduğundan dolayı bunlardan "şey"
anlamına gelen; (...) lafzı ile söz edilmiştir.
12- Çocukluk ve
Sonraki Aşamalar:
"Sonra sizi bir
çocuk olarak" yani çocuklar halinde "çıkartıyoruz."
Çünkü bu, bir cins
isimdir. Diğer taraftan Araplar kimi zaman çoğuldan da (burada olduğu gibi)
tekil isimle söz etmektedirler. Şair de şöyle demiştir: "Onu seviyorum
diye (o kadınlar) kınıyor ve ayıplıyorlar beni. Elbetteki kınayıcılar bana bir
emir olamaz."
Burada şair
"emirler" demiyerek tekil olarak "emir" demiştir.
el-Muberred de şöyle
demektedir: Bu "rıza, adı (adalet)" gibi mastar olarak kullanılan bir
isimdir. O bakımdan tekil hakkında da, çoğul hakkında da kullanılır. Nitekim
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ve kadınların avret yer lerini anlamayan
erkek çocuk(lar)dan ... '' (en-Nur, 31)
et-Taberi der ki: Burada
"çocuk olarak" anlamındaki kelime temyiz olarak nasbedilmiştir. Yüce
Allah'ın: "Bununla bera ber gönül hoşluğu ile size onun bir kısmını
bağışlarlarsa ... '' (en-Nisa, 4) buyruğunda olduğu gibi.
Anlamın: Sonra sizden
herbirinizi çocuk olarak çıkartıyoruz, şeklinde olduğu da söylenmiştir.
Tifl (çocuk); kelimesi
çocuğun sütten kesildiği zamandan itibaren ergenlik yaşına kadar olan dönemi
anlatmak için kullanılır. Yabani herbir dişinin yavrusuna da aynı şekilde
"tifl" denilir.
(...) da görüldüğü gibi
bir, iki ve daha çok kız çocukları için, bir erkek çocuğu için ve birden fazla
erkek çocukları için hep aynı şekilde olmak üzere "tıfl" kullanılır.
Bununla birlikte "Erkek çocuk, kız çocuk, iki erkek çocuk, iki kız çocuk
VE; çocuklar" şeklinde de kullanılır. Kız çocukları kastetmek maksadıyla;
(...) şekli kullanılmaz. "Kadının çocuğu oldu" demektir, (...) ise
beraberinde yavrusu bulunan ve doğurma vakti de yakın ceylan demektir. Dişi
deve hakkında da böyle kullanılır, çoğulları da; (...) şekillerinde gelir.
"Ta" harfi üstün olarak (...): Yumuşak demektir, mesela;
"Yumuşak (küçük) kız çocuğu", demektir. (...) da yumuşak parmak anlamındadır,
"Gecenin karanlığı bastırdı", anlamındadır. Harekeli olarak; (...)
ise güneşin batıya doğru kaydığı ikindi sonrası vaktini anlatır. Yine (...)
şekli, yağmur demektir. ';, Şair şöyle demiştir: "Süreyya yıldızı
yağmurunun bağışladığı alçak düzlük bir araziye ... "
"Sonra en güçlü ve
olgun çağınıza ermeniz için" buyruğundaki "sonra" buyruğu Yüce
Allah'ın: "Nihayet oraya gelip, kapıları açılacağında ... "(ez-Zümer,
73) buyruğundaki "vav" gibi fazladan gelmiştir. "Sonra"
kelimesi "vav" gibi nesak (atıD harflerindendir.
"Güçlü ve olgun
çağınıza" akıllarınızın kemal derecesine ve gücünüzün nihai noktasına ...
Buna dair açıklamalar daha önceden el-En'am Süresi'nde (151-153. ayetler, 11.
başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.
"Kiminiz ölür,
kiminiz de ömrün en zayıf ve fena" en değersiz ve en geri "dönemine
döndürülür." Bu, kocamışlık ve bunamışlık halidir ve sonunda kişi
akledemeyecek dereceye kadar varır. Bundan dolayı Yüce Allah: "Önceden
bilmiş olduğu şeyleri bilmez olsun diye" diye buyurmaktadır. Yasin Süresi'nde
de şöyle buyurmaktadır: "Kime uzun ömür verirsek, yaratılışta onu baş
aşağı çeviririz." (Yasin, 68)
Peygamber (s.a.v.) da şu
şekilde dua ederdi: Allah'ım cimrilikten Sana sığınırım, korkaklıktan Sana
sığınırım, ömrün en zayıf ve fena dönemine döndürülmekten Sana sığınırım, dünya
fitnesinden ve kabir azabından Sana sığınırım.'' Bu hadisi Nesai, Sad'dan
rivayet etmiştir. O da bu duayı yazı öğreten öğretmenin küçük çocuklara
öğrettiği gibi çocuklarına öğretirdi. en-Nahl (70. ayetin tefsirinde) bu
anlamdaki açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.
"Sen yeryüzünü kuru
ve ölü görürsün" buyruğunda Yüce Allah öldükten sonra dirilişe daha güçlü
bir delili söz konusu etmektedir. Birincisinde: "Muhakkak Biz sizi
topraktan yarattık" diye buyurmuş ve belli bir topluluğa hitab etmişti. İkincisinde
ise: "Sen yeryüzünü ... görürsün" diye buyurarak tek bir kişiye hitab
etmektedir. Böylelikle bir lafız, diğerinden ayrılmış olmaktadır. Ancak
öldükten sonra dirilişi inkar edenlere delil getirmek bakımından anlam arasında
bir ilişki vardır, kopukluk yoktur.
"Kuru ve ölü"
hiçbir şey bitirmeyen kupkuru demektir. Bu açıklamayı İbn Cüreyc yapmıştır.
İzi, alametleri silinmiş diye de açıklanmıştır, çünkü: "iz ve
alametlerinin silinmesi" demektir. el-A'şa şöyle demiştir: "Kuteyle:
Tenine ne oldu seni solgun ve zayıf görüyorum, Elbiselerini de çürümüş ve el
değmekle darmadağın olacak gibi."
el-Herevi bu ifadenin
toprağı bulunan kuru arazi demek olduğunu söylemiştir. Şemir de şöyle
demektedir: Bir yerin ağaçlarının çürüyüp yok olması halini anlatmak üzere;
(...) denilir. "Sesleri dindi", demektir. (...) ise, yerde hayat,
bitki, ağaç gibi bir şeyin bulunmaması ve ona yağmurun isabet etmemesi halini
anlatır. Hadis-i şerifte: "O kadar ki açlıktan nerdeyse helak
olacaktı" denilmiştir. Elbise çürüyüp, eskimesi halinde; "Elbise
eskidi, eskir" şeklinde fiil kullanılır. Ateşin sönüp, dinmesini anlatmak
için de: (...) denilir.
"Biz üzerine suyu
indirdiğimizde sarsılır" yani hareket eder. Sarsılmak (el-ihtizaz):
Şiddetlice hareket etmek demektir. "Bir şeyi hareket ettirdim, o da
hareket etti", demektir. (...) Develerin kendilerine söylenen şarkı
üzerine yürüyüşünde hareket etmesi halini anlatır. Yıldızın hızlıca kayıp,
dağılması halinde; (...) denildiği gibi, "Hızlıca kayıp dağılan
yıldız" demektir. Buna göre yer de bitki ile sarsılıp, dağılır. Çünkü
bitki görülmeyecek bir şekilde yerin bir bölümünü diğer bir bölümünden
ayırmadıkça toprağın üzerine çıkmaz. Bundan dolayı bitkinin çıkmasına mecazi
olarak "sarsılma (ihtizaz)" denilmiştir. "Onun (yerin) bitkisi
sarsıldı", ifadesinde ise muzaf hazfedilmiştir. Bu açıklamayı da
el-Müberred yapmıştır. Bir şeyin sarsılması (ihtizazı) şiddetlice hareket
etmesidir. Nitekim şair de böyle demiştir: "Ayağa kalktı mı eğilip,
bükülür, yürürse sarsılır (salınır), Tıpkı yeşil yaprakları ile sorgun ağacı
dalının sarsılması gibi."
Sarsılma, yere göre
bitkide daha fazla görülür.
"Kabarır" yani
yükselir ve artış gösterir demektir. Bunun şişer anlamına geldiği de
söylenmiştir, mana itibariyle birdir. Asıl anlamı ise artış göstermektir,
çünkü; (...): Arttı anlamındadır. (Faiz anlamındaki) er-riba ile (yüksekçe yer
ve tepe anlamındaki) er-Rabve de buradan gelmektedir.
Yezid b. el-Ka'ka ile
Halid b. İlyas bu kelimeyi; (...) diye okumuşlardır. Yani kavmi etrafı
görebilen yüksekçe bir yerden gözetleyerek koruyan kişi demek olan
"er-rabie" konumuna gelinceye kadar yükseldi, demektir. Bu işi yapan
kimseye de (...) ile mübalağa kipi olarak da (...) denilir. Şair İmruu'l-Kays
der ki: "Bundan önce biz kimse kendisinin farkına varmasın diye saklanıp,
gizlenen bir gözcü gönderdik. Ağaçlar arasında gizlenerek kendisini koruyup,
gizleyen ve tuzak kurmak kastıyla hilekarca yürüyen bir kurt gibi."
"Ve her çeşit"
her türlü ve "güzel" görünümlü "bitkiden bitirir." Bu
açıklama Katade'den nakledilmiştir.
Yani onu gören ondan
hoşlanır, güzel görür. "Behcet;" güzellik demektir, mesela;
"Güzel görünümlü adam" denilir. "He" harfi ötreli olarak;
"Güzel göründü, güzel görünmek, güzel görünüş, güzel görünümlü kişi (veya
şey)" denilir. "Güzelliği hoşuma gitti," anlamındadır.
Şanı Yüce Allah'ın
yeryüzünü bitki bitirmek ile nitelendirmesi, "Sarsılır, kabarır"
fülleri bitkiye değil de yeryüzüne raci olduğunu göstermektedir. Doğrusunu en
iyi bilen Allah'tır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN